İFADENİN FARKLI BİR BOYUTU: YAŞLILARDA SANAT ile TERAPİ
İfade etmenin farklı boyutlarda kendini gösterebilmesi için dışavurumcu sanat tekniklerinin kullanılması salt sözel ifadeden farklı bir alan açmaktadır. Özellikle psikiyatrik hastalığa sahip olan kişilerin; toplumun kurallarına uymakta, toplumsal işbirliğini kabul etmekte, hastalığı sağlık profesyonellerine anlatmakta, sözel ifadenin azalması ile, konuşma içeriğinin bozulması ile, duyguları ifade etmekte zorlandığı gözlenmektedir. Ruh sağlığı problemleri olan kişilerin sanat eseri aracılığıyla hastalıklarının sebeplerini ya da çevrelerini algılama biçimlerini açığa vurmaları açısından oldukça faydalıdır (Akhan, 2012). Bunun dışında psikopatolojik bir tanıya sahip olmayan bireyler içinde oldukça faydalıdır.
Çünkü insanlar bir kültürün içine doğarlar ve bu kültürün getirdiği bazı yasa ve törelere göre yaşama eğilimi gösterirler. Kişide kültürün reddettiği istek ve arzular, bilinçaltına ve bilinçdışına itilir. Kültüre göre yaşama ilk çocukluk ile başlar ve ölene dek sürer. Bilinçaltı ve bilinçdışına itilmiş olan arzu, duygu, düşünce ve davranışlar sanat aracılığıyla imajlar haline gelir (Akhan, 2012). Sanat yapma, yaşam zorluğu ya da kişisel gelişim arzusu olan kişilere de profesyonel kişiler tarafından uygulanabilen geliştirici bir psikoterapi yöntemidir(Karataş, 2016). Yazının başında sanat eğitiminin zamanlamasından ve içeriğinden bahsetmiştik.
Erken çocukluk döneminde nitelikli olarak gerçekleştirilen bir sanat eğitimi kişilerin kendilerini ifade edebilme kapasitelerini arttırarak ruhsal sıkıntının azalmasına ve içgörü kazanmalarına olanak sağlayacaktır. Ancak hayatı boyunca sanat eğitimi almamış bir kişide sanatı kullanarak kendi içsel çatışmalarını, bastırılmış duygu ve düşüncelerini yani bilinçaltını ve bilinçdışını yansıtabilir(Akhan, 2012). Sanat akıl, beden ve ruha aynı anda ulaşabilmek potansiyeline sahiptir (Siegel, 1989 akt; Duran & Tezer, 2004). “C.G. Jung yaratıcılığı “bilinçdışı süreçlere bağlı olarak” ele almakta ve imajinasyonu terapötik diyalogta bir köşe taşı olarak görmektedir. Bu süreçlerin belirtilerini Jung, resimlerdeki kaotik çok yönlülükte, resimlerdeki düzende, açık ve koyunun kontrasında, sağ ve solun zıtlığında izlemektedir (Babaoğlu, 1988; Roditi, 1988 akt; Akhan, 2012).”
Sanatla terapinin kurucularından Naumberg, kişilerin bilinçaltında yer alan temel duygu, düşünce, korku ve çocukluk çağı yaşantılarının ifade edilmesi için imajların daha başarılı olduğunu söylemiştir. (Akt.Masters,2005:24-30 akt; Karataş, 2016). Bu düşünce ışığında sanatla terapinin kullanılması 1940’lı yıllarda başlamıştır ve profesyonel olarak kullanımı da 1960’lı yıllara dayanır. Terim olarak ilk kullanılışı ise Adrian Hill tarafından gerçekleşmiştir. Hill’ in 1942 yılında türberküloz hastaları ile yaptığı çalışmayı sanat terapisi terimi ile açıklamıştır ve bu çalışmada resim çizmenin hastaların vakit geçirmesinin ötesinde mevcut kaygı ve travmatik yaşantının ifadesi için bir araç olduğunu belirtmiştir( Akhan,2012; Case ve Dalley 2014; Malchiodi,2005 akt; Demir & Yıldırım, 2017 ).
Sanatla terapi İkinci Dünya Savaşı sonrasında travmatize olmuş kişilerin rehabilitasyonu için kullanılmıştır ancak bu dönemdeki sanatla terapi uygulamaları yeterli genişlikte bir alan, gerekli malzemeler ve terapistin sessiz gözlemciliğinde gerçekleştirilmiştir ve hastalara resim yaparken herhangi bir yönerge ve müdahalede bulunulmamıştır(Killick,1993; Yazıcı, 2006 akt; Akhan, 2012). Profesyonel olarak uygulanışı 1960’lı yıllarda İngiliz Sanat Terapistleri Derneğinin kurulması ve bu derneğin üyelerinin anti-psikiyatri hareketini ve hümanistik yaklaşımı desteklemeleri ile başlamıştır.
Bu gelişmeler ile birlikte sanat terapisi, psikanaliz özellikle de Jungien yaklaşımların etkisine girmeye başlamıştır ve psişenin kendisini ortaya koyduğu imge önemsenmeye başlamıştır(Akhan, 2012). 1974 yılında ise Robert Ault tarafından sanatla terapi dört ana başlığa ayrılmıştır. Bunlar; Analitik terapi, Fonksiyonel Sanatla Terapi, Gestalt Sanatsal Terapi ve Psiko-eğitimsel Sanat terapisidir ( Ault, 1974 akt; Gökalp & Özalp). 1980 yılından sonra ise sanat terapistleri, yaptıklarının bir oyalanma olmadığını temelde serbest çağrışım ile işleyen ve kişilerin içe atımlarını boşalttıkları, iletişim kurma ve yorumlamaların yer aldığı bir psikoterapi yöntemi olduğunu söylediler(Akhan, 2012).
Psikolog Mert Ali KURBAN
Etiketler
Bilgilendirme amaçlıdır